09.03.2025

Bu yazı 135 kez okundu
Modern Zamanın En Büyük Devrimcisi: 42 Yaşında Kadın Terzi

Dün tüm şirketler 8 Mart mesajı paylaştı, çalışanlarını çiçekli çerçevelerle sosyal medyalarında paylaştı.

Kadın girişimcilerden çok az söz eden vardı.

#Mobbing, #adamkayırmacılık, #iştençıkarma falan konuşulmadı tabii.

Bir güne sığdırılmaya çalışılan kadınların hikayesini ben her güne taşıyalım istiyorum.

Rosa Parks, yorucu bir çalışma hayatı olan bir beden işçisiydi. “Özgürlükler Ülkesi” ABD’de terzilikle geçimini sağlıyordu. Sene 1955.

1 Aralık’ta, tüm caddeler Noel süslemeleriyle bezenmişken ve evine gittiği otobüsün radyosunda dünyanın en mutlu ileri medeniyeti olduklarına dair neşeli konuşmaları dinlerken koltuğunun başına bir beyaz erkek dikildi. “Artık kalkma vaktin geldi, ön sıralarda yer kalmadı” dedi. Kurallara göre; beyazlar öne, siyahiler arkaya oturur ancak ön sıralarda yer kalmazsa arkalarda oturan siyahiler ayağa kalkara beyazlara yer vermek zorunda kalırdı.

20.yy’ın 2.yarısından söz ediyoruz, düşünün.

Diğer siyahi erkeklerin hepsi kalkmış, beyazlara yerlerini vermişlerdi ama bu terzi kadın yer vermeyi reddetti!

Şikayet üzerine şöför kadına tepki gösterdi, otobüsü sertçe frenledi ve hemen polise haber verdi. Otobüsteki tüm beyaz erkekler kadından şikayetçiydi, siyahi erkekler ise susuyordu.

Hapsedilen Rose, 14 dolar kefaletle (o döneme göre büyük bir para) serbest bırakıldı. Bu olay kimsenin umrunda olmadı, adli bir siyahi vakaydı sonuçta, neden kimsenin umrunda olsundu ki?

Ancak bir akademisyen bu konuyu duydu, Rose’un şehri Montgomery’de halkı otobüsleri boykot etmeye çağırdı.

Bir uyanış başlamıştı. Devam kararı alındı. 381 gün boyunca hiçbir siyahi otobüse binmedi, km’lerce iş yerlerine yürüyerek gittiler kimi zaman ise bazı duyarlı beyaz komşuları araçlarıyla onları gidecekleri yere bıraktı. Ve sonunda otobüs firmaları teker teker batmaya başladılar.

Bir sene içinde bu mücadele meyvesini verdi. Anayasa Mahkemesi, “otobüslerde renk ayrımı gözetmeksizin” eşit hizmet kararı vermişti. Rose’un para cezasını ise bozmadı.

Ama terzi siyahi bir kadının çaktığı kıvılcım burada durmadı, kitlelere yayılıp büyük bir ateşe dönüştü. 26 yaşında genç bir rahip bu örgütlenen mücadelenin başına geçti. Direnişi büyütmeye karar verdiler.

Bu genç rahibin adı Martin Luther King’ti. Meydanlarda ve radyonun başında milyonlarca insana o ünlü konuşmasını yapacaktı; “Bir hayalim var..” Kurduğu bu hayale karşılık hala aydınlatılamayan bir suikastle öldürülecekti ama Rose’un verdiği o ilk tepki, o reddediş bir daha geri döndürülemeyecekti.

Özgürlükler, siz talepkar olmazsanız bir cinsiyete, bir renge, bir sınıfa özgü olur. Bu Özgürlükler Ülkesi(!) ABD için de geçerli, Türkiye için de, dünyanın geri kalanı için de.

“Şükredelim, sabredelim ancak gerektiği zaman, gerektiği yerde gerektiği gibi tepki de gösterelim!” diyecekti Rose. Bu cümle bize de ne kadar hitap ediyor değil mi?

Hashtag:
Yorumlar